DEVIL INSIDE
Köyünün tabelasına uzun bir zamandan sonra bakıyordu William 'Nüfus 666, Rakım 13'. Ağır adımlarla girdi köyüne. Yürüyordu William. Evet, yürüyordu. Saatlerdir yürüyordu. Evet, William.
Weo falan geçmişte kalmıştı, (which is) kötü bir geçmiş. İskoçya'nın özgürlüğü deyip çok savaşmış, çok şey yaşamış, ama sonunda başarısız olmuştu. Her şey bitmişti, Morpheus kazanmıştı. Weo kaybetmişti (özet olarak). Şimdi sünger çekmek istiyordu o geçmişe. Savaşlardan, aksiyonlardan, matrixlerden uzak, barışcıl bir hayat sürmek istiyordu köyünde. Bir kız alıp aile kurup ne bileyim çiftçilik falan yapmayı düşünüyordu. Normal bir hayat. Normalleştiğini hissediyordu William. Normal bir insan oluyor, hatta düşünüyordu 'Ya o Weo da ne manyak adammış ya' diye. Uçmak istese şimdi uçabilir miydi, bilmiyordu. Merak da etmiyordu. Weo hatıraları şimdiden ona uzak gelmeye başlamıştı.
Tanıdık insanlarla karşılaşıyordu. Selamlaşıyordu, hal hatır falan.. 'William, neredeydin bunca zaman' falan diyordu insanlar. Berbere gidip traş oldu, o saç sakalı kestirdi (evet, bunca zaman Wallace saçı sakalı karışık bir adamdı ve siz bunu bilmiyordunuz (bkz. Rob Zombie)), baya efendi adam olmuştu. Ahaliyi bir ziyaret etmek istiyordu, ilk olarak köyün bilim adamının (?!) çiftliğine uğradı.
Bu adam, Christopher (Chris diyebiliriz) adında, çılgın bir bilim adamıydı. Yine bir şeyler deniyor olmalıydı, William onu çiftlikte garip bir makinayla buldu.
Adam garip bir at arabası yapmıştı, arabanın üstü makinalarla doluydu, öne de altı at bağlamıştı. Tekerleri kontrol ediyordu. William geldi, 'Usta yine nelerle uğraşıyorsun?' dedi.
Chris döndü heyecanla, 'William gel' dedi, 'Tarihi bir şeye tanıklık edeceksin'
'Bu modifiye at arabası da nedir?' dedi William.
'Bu, koç' dedi Chris, 'Bir zaman makinası. Tam da deneme sürüşü yapacaktım sen geldin. İzle' Göstergeli tuşlu bir makinaya bir şeyler kodladı, 'Bu zaman devresi, buraya iki dakika sonrasını yazdım'. Sonra da koca bir şırınga çıkarttı, 'Zamanda yolculuk için arabanın 88mph hıza ulaşması lazım' dedi, 'Atların o hızda koşabilmesi için steroid adrenalin karışımı bir şey vereceğim, yerse. Bakalım nolcak' Atın birine yaptı iğneyi. At şöyle bi (böyle bi) şahlandı, kişnedi. William bir 'Hell yeah!' dediğini duyar gibi oldu.
Chris diğer atlara da steroid taktı. Atlar 'Damn yeah!', 'No mercy!'ye benzeyen kişnemeler çıkardılar. Bazısı pogo yapmaya başladı olduğu yerde.
Chris 'Hadi bakalım' dedi, ve bir kırbaç alıp vurdu atlara. Atlar manyak gibi koşmaya başladılar. Müthiş bir ivmeyle 30 mph, 40, 50.. psikopata bağlamıştı hayvanlar. Chris heyecanla 'Neredeyse vardılar!' dedi. Ve arabanın üstünde alevler, cızırtılar, derken..
Araba yok oldu gitti. Ateşten teker izleri kaldı geriye. William'la Chris olay mahalline ulaştılar. Chris çok pis heyecanlıydı. Beklemeye koyuldular, az sonra gelecek dedikleri ana geleceklerdi, ve gelecek gelecek geleceklere gelecek hazırlayacaktı. William da heyecanlanmıştı nedense. İçine garip bir his gelmişti, bir kıvılcımlanma ama kendi de çözemedi bunu.
Neyse, kısa süre sonra aynen kaybolduğu yerden 'Şak!' diye ortaya çıktı araba. Atlar aynı hızla koşuyordu ama yavaşladılar ve az daha koşup yere yıkıldılar. Chris 'Bunu tahmin etmiştim' dedi, 'Öyle bir koşudan sonra ölüp giderler tabi. İki düzine at aldım bunun için.'
William'a döndü, 'Başardım William!' dedi coşkuyla, 'Arabayı zamanda iki dakika ileri gönderdim! Bu ne demek biliyor musun? Geçmişe geleceğe gidip olayları görebilir, hatta değiştirebilirsin! Oo, evet dikkat etmeliyim, yanlış bir hareketle uzay-zaman eğrisini...'
Ama William duymuyordu adamı. Beyni spin atıyordu, o hissi şimdi tanımıştı. O geliyordu, geri dönmüştü. Yüzüne bir sırıtış yayıldı, ama bu normal, masum bir köylü gülüşü değildi. Gözleri kıvılcım saçıyordu. İçinden 'Hell yeah!' sesleri yükseliyordu. Weo..
'Yapmamız gereken bir iş var doktor(?)' dedi Weo (evet Weo), 'Arabayı hazırla. Geçmişe gidip Morpheus'u durdurmam lazım, İskoçya'nın geleceği söz konusu!'
'Morpheus mu?' dedi Chris, 'Uyuşturucu değil mi o adam ya?'
'Höh' dedi Weo, 'jargon of the evil' da geri dönmüştü.
Ahırdan altı at daha çıkardılar, bağladılar ve geçtiler arabaya. Chris devreyi işaret etti, 'Ne zamana gidiyoruz?' dedi.
Weo düşündü, 'Bu herif önceden de ne haltlar yemiştir. Biz en iyisi çocukluğuna kadar gidelim, temize alalım işi. Eea, bir de silaha ihtiyacım olacak, doktor'. Niyeti bozuktu.
Steroidler takılmıştı, dönüş için yedekleri de alınmıştı, her şey hazırdı. Chris atları kırbaçladı ve araba kalkışa geçti. Atlar çılgın gibi koştu, araba iyice hızlandı, üç beş cızırtı kıvılcım derken..
Bir 'Şak!' oldu ve aynı yerde gidiyordu araba, ama ortamda nostaljik bir hava vardı (öeh). Araba yavaşlarken etrafa bakındılar, çiftlik aynı çiftlikti ama farklıydı(?!). Weo Chris'e döndü, 'Oldu galiba la' dedi.
Araba yavaşladı, atlar öldü, adamlar indi. Etrafa merakla bakındılar, Chris orada bir gazete buldu ve tarihine baktı, evet geçmişteydiler. Weo'nun atraksiyon yapmaya niyeti yoktu. Doğrudan Morpheus'un büyüdüğü köye gidip işi bitirecekti. Biliyordu hangi köyde büyüdüğünü bu arada, işte some-kind-of-köy. Chris'i dönüş için hazırlanmak üzere orada bıraktı, zira yeni kurban atlar bulunması falan gerekiyordu. Weo yola koyuldu.
Yürüyordu. Tarla ova yürüyordu. Uçmak vardı, ama böyle daha karizmaydı. Arkasından yüzlerce keçi takip ediyordu onu. Some-kind-of-köy'e gidiyordu Weo, Morpheus'u uzay-zaman şeysinden silmeye.
Köye vardığında dikkatleri üstüne çekti, yerliler bu yabancıyı farkettiler. Ona 'merhaba', 'hoşgeldin', 'yardımcı olabilir miyiz?' tarzı kibar şeyler söylüyorlardı, ama Weo hiç sallamıyor, dönüp bakmıyordu bile, yürüyordu. Efendi adam gibi görünüyordu, ama bakışları şeytaniydi. O bebeyi arıyordu. Tanımakta zorlanacağını düşünmüyordu Morp'u. Sonuçta, bir iskoç köyünde zenci bir çocuktu aradığı. Biri ona engel olmazsa çok şer (very evil) işlere imza atacaktı. Aniden geri dönen Weo ters tepkime yapmış, Morpheus'a olan gıcığıyla birleşip ortaya azotlu bir karakter çıkarmıştı. Gezindi köyü, çocukları izledi, turladı falan...
Oradaydı işte. On yaşlarında (approximately) bir zenci çocuk, kayda değer olmayan bir şeyin önünde duruyordu (ahır olabilir, bar, ya da Sears Tower for that matter). Sırtı Weo'ya dönüktü. Weo, gözleri çocuğa kenetlenmiş bir şekilde, ağır adımlarla yaklaştı. Aralarında birkaç metre vardı. Cebindeki 7.65'liği kontrol etti. Morpheus olmalıydı bu, yani, ne bileyim, diye düşünürken Weo, çocuk arkasını döndü. Weo ile karşı karşıya geldiler ve tüm şüpheler silindi.
Çocuk siyah güneş gözlüğü takıyordu. Gözlüğün sapları yoktu.
Weo yana eğilip dikkatlice baktı.
Gözlüğün sapları yoktu.