PSYCHOPATHIC DRAMA - PART II
"Weo, istersen planı iptal edelim. Senin gerçekten yardıma ihtiyacın var."
"Hayır Morp, plana devam edin. Ben iyiyim, siz.. siz gidin. Sadece biraz yalnız kalmalıyım."
"Emin misin, Weo?"
"Hey, lanet heriflerin gerçek olmadığını biliyorum artık değil mi? Sorun olacağını sanmıyorum. Hem hömm, höh, sizin de gerçek olup olmadığınızdan emin değilim zaten. Gidin başımdan."
Yavaşça başını salladı Morphy, endişeli gözüküyordu. Tri ile kiralık cadillac'a bindiler, ve uzaklaştılar. Partiye gidiyorlardı, Smith'in partisine. "Hömm" diye düşündü Weo (?), ikizlerin şimdi geleceğini hissediyordu. Kesin gelirlerdi. Doesn't it?
"Vay kimler buradaymış" diye sallanarak çıkıverdi teki ortaya. Öteki de kenarda bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Weo tek kelimeyle "Höh" dedi (!?), "Arıza mısınız lan siz? Yokmuşsunuz işte tamam uzayın"
"Biz mi yokuz?" dedi teki, ötekine "Bu herif tozutmuş oğlum demiştim de inanmadın bana bak, bu arada gözlüğün yamuk duruyo düzelt şunu rezil misin nesin" tarzında bakarak(?!).
"Yoksunuz oğlum" dedi Weo "Gördük kamera kaydını baya da yoktunuz"
"Yav oğlum" diye ayağa kalktı öteki, "O kasedi modifiye ettik biz. Üstünde oynadık reklam olup çıkmayalım diye. Senin morphy de seni deli olduğuna inandırmış. Höh, o morphynin başının altından çıkıyo her halt zaten."
"Evet, şu morpheus" dedi teki ötekine "Ondan kurtulmak lazım asıl oğlum, lanet zenci"
Weo'nun başı dönüyordu. Geriledi, uzaklaşmaya çalıştı ikizlerden. Tabi ki işe yaramıyordu, ikizler kafasında dönen fırtınaya toz bulutu olmuşlardı "Gerçekler işte oğlum, kayıtla oynamışlar".."Ne modifiyesi oğlum, çok da teknoloji biliyon"..."Kafanda senaryo uyduruyorsun işte"..."La oğlum baya gerçekler işte şurada duruyorlar".."Bu 'oğlum' da nereden çıktı öea..."
Ne yapmalıydı? Kendi kendine çözemeyecekti bu işi, orası kesin. Kime gidebilirdi, kime? Kim onu ve ikizleri bilebilirdi? Ya da görmüş olabilirdi?
İkizlerin tip değişti birden. Weo ise "Hah" diyip havalandı. Son sürat uçmaya başladı. Teki arkasından bağırdı "Bizi Fransıza ispiyonlayacak! Satacak lan bizi!"
Weo süratle uçuyordu, doğruca Fransızın restoranına. Hedefine kilitlenmiş bir roket (öea) havasındaydı. İnişe geçti. Restorana tam çakılacaktı ki, yandan yedi. Evet, sağdan sağlam bir darbe ile yere çakıldı. Restoranın önüne düşmüştü. Zar zor ayağa kalktı, üstü başı toz içindeydi. İkizler önünde duruyordu. Höh, bunlar hayal iseler baya gerçekçi bir darbeydi bu. Weo bir ikizlere, bir de restorana baktı. Kapışmaya başladılar.
Bu kavga gürültü sürerken restoranın kapısı açıldı. Adamın biri bağırdı "Lan manyak, noluyor orada!". İkizler adama döndü. Weo fırsat bu fırsat tarzı bir düşünceyle yerinden fırladı ve uçarak restorana girdi. Hızını alamayıp içeriyi de dağıttı. Fransız da orada oturuyordu işte. Hemen yakaladı onu ve havaya kaldırdı. Silahlar Weo'ya doğrultuldu.
Fransız "Belasın oğlum sen" dedi. Weo "Ben burada senle yemek yerken" dedi, "Masada senin solunda ikizler oturuyor muydu?"
Fransız tek kelimeyle "Hö?!" dedi. Weo devam etti "Senin adamların. Böyle albino beyaz elbiseli güneş gözlüklü ikizler. Artist bişeyler. Masada bizimle oturmuyorlar mıydı?"
Fransız "Sen delisin" dedi.
"Cevap ver lan!"
"Yok tamam! Yok öyle bir şeyler ne ikizleri, böyle bir şey sormak için mi olay çıkarttın sen şimdi!"
Weo "Vay bea" dedi. "Heh" dedi. "Sağolasın" dedi. "Silahları indirsinler" dedi.
Tabancanın birini aldı, "Buna ihtiyacım olacak" dedi "Hadea" ve hızla dışarı çıktı. İkizler ortada yoktu. Belki onları vurursam kurtulurum düşüncesindeydi. O sırada Morpla Tri aklına geldi. Tamamen unutmuştu onları. Ne zamandır ikizlerle oyalanıyordu böyle? Karanlık çok pis çökmüştü. Parti başlamış olmalıydı. Ya bunlar yakalanırsa? Yanlış bir hareket yaparlarsa? Son sürat uçmaya başladı.
Partinin olduğu binanın yakınlarında indi. Görkemli binalar süslüyordu burayı. Koşarak ışıklı dev binanın yanına geldi. Ön tarafta davetliler ve korumaların oluşturduğu kalabalık vardı. Weo baktı, Morpla Triyi göremedi, ne yapacağını düşünüyordu ki "Weo" fısıltısıyla irkildi. Morphy'di bu, duvarın dibinden sesleniyordu "Trinity içerde, sen nerede kaldın böyle?"
"Şey..eea" diye başlıyordu ki Weo, arkasında ayak sesleri duydu. Hızla döndü. İkizler karşısında duruyordu. Morphy'nin "Weo, weo" deyişleri geri plana itiliverdi. Teki pis pis sırıttı, "Bak sen, Morphy de buradaymış" dedi, "Problem kaynağımız, değil mi Weo?"
"Höh" dedi Weo, silahını aradı, ama ötekinin elinde gördü onu. Teki devam etti, "Bizi sıkıntıya sokan, kuyumuzu kazan, birliğimizi bozan Morphy, evet Weo. Bütün problem o zenci. Bu işi bitireceğiz, bizim için. Üçümüz için.." Ötekine döndü. Öteki yürüdü, silahı Morphye doğrulttu. Morphy "Weo" dedi panikle, geri çekildi "Weo napıyorsun?"
Weo'nun kafa spin atıyordu. İkizler Morphyi vuracaktı, ama vuran Weo olacaktı. Höh. Hemen oradan uzaklaşması gerektiğini düşündü, Morphyden uzak olursa, ona zarar da veremezdi. Fazla düşünemedi. Öteki tetiği çekiyordu. Weo kendini havaya fırlattı. Bütün gücüyle yükseldi havada. Nereye gittiğini bilmek istemiyordu. Yükseldi ve hızla dalışa geçti. Binanın birine çatıdan girdi. Çatı katının zeminine çakıldı. Ortalık toz duman olmuştu. Öylece yattı yerde bir süre. Şaftı kaymıştı. Her tarafı ağrıyordu.
Sonunda zorla ayağa kalktı. Görüntü yavaşça netleşti. Karanlık büyük bir mekandı burası. İkizler karşısında artist artist duruyordu. Öteki silahı tutuyordu. Weo iki büklüm, zar zor bir "Höh" sesi çıkarttı. Teki yaklaştı, "Şu haline bak Weo" dedi, "Bize ihtiyacın var işte, yoksa bu hallere düşüyorsun. Biz bir ekibiz."
"Hayır, ihtiyacım yok size" diye geveledi Weo. Teki devam etti "Evet var, Weo" dedi, "Sen dengesiz ve manyaksın. Konuşmayı bilmiyorsun ve fazla düşünmüyorsun. Biz olmasaydık, bu suikast planını Ziona kabul ettirebilir miydin ha? Bu planları yapabilir miydin? Kimse seni dinler miydi?"
Weo kendine kabul ettirmeye çalışıyordu "Bunlar yok, gerçek değil, Fransızı duydum, hayal bunlar..." Nasıl kurtulabilirdi? Öteki bağırdı "Bırak şu saçmalıkları da önüne bak! Morpheus'tan kurtulmalıyız Weo, bizi dinle!" Elindeki silahı salladı.
Weo restorandan aldığı silaha öylece baktı. "Siz gerçek değilsiniz" dedi kendi kendine, "Silahı tutuyor olamazsın" Ampuller yandı kafasında "Silahı tutan benim!" Eline baktı ve silahı tuttuğunu gördü. Sanki birden ağırlık yapmaya başladı tabanca. Ötekine (ikizlerin ötekisi) baktı, onun eli boştu. "Heh" dedi teki, "Bir mantık patlaması yaptığını sanma koçum, hiçbir şeyin değiştiği yok"
Weo tip tip baktı, ve yavaşça silahı kendi çenesine doğrulttu. Akıllı bir hareket olduğundan emin değildi, ama takmıyordu da. Öteki güldü, "Ne bu şimdi, kafana kurşun mu sıkacaksın?"
"Benim kafama değil" dedi Weo soğuk soğuk "Bizim kafamıza."
"Öea" dedi öteki ve tekine döndü. Teki şaşkındı. Öylece durdular bir süre. Weo pis ciddiydi. Teki yaklaştı, "Bak, eea" dedi, "Biz biriz tamam mı, bundan emin ol. Aynı tarafız".
"Siz ikiniz" dedi Weo çok pis, "Şimdi beni iyi dinleyin." İkizler birlikte "Peki" dediler. Weo devam etti "Gözlerim açıldı" Ve silahı ağzına sokup tetiği çekti.
Görüntü kaydı, bir boşluk, bir sıcaklık ve Weo oradaki bir sandalyeye yığılmıştı. Silah elinde sallanıyor, ağzından dumanlar tütüyordu. Boğazından kan boşanıyordu. İkizler karşısındaydı. Teki "Höh" dedi, "Adama bak".
Ve yere yıkıldı. Öteki de onunla birlikte düştü. Kafaları yarılmıştı(höh).
Weo bir süre sandalyede kaldı öyle. Arkadan bir ses gelmesiyle hareketlendi. Zorlukla doğruldu, yarım yamalak yürümeye başladı. Görüntü yavaşça geliyordu, hala netleşmemişti. Beyni bir sinyal gürültüsü altındaydı. Boğazından akan kanı hissediyordu, yarasının sıcaklığını ve acısını duymaya başlamıştı sanki. Bir yandan da halsizlik ve baş dönmesi sarıyordu, zıt kutuplarda gidip geliyordu Weo.
Asansörün "Dın" sesiydi onu hareketlendiren. Çatı katına geliyordu. Weo asansör kapısının önüne kadar gelebildi, ve dizleri üstüne düştü. "Dın..". Kapı açıldı. Weo kafasını kaldıracak gücü bulamıyordu, içeri giren kişinin ayaklarına baktı. Parlak siyah ayakkabılar. Yavaşça kafasını kaldırdı. Takım elbise, vs...
Smith hafif eğildi, güneş gözlüğünü çıkardı. Tip tip baktı Weo'ya. Weo da solgun bir bakışla karşılık verebildi. Smith etrafa bakındı, "William" dedi, "Sen kendini mi vurdun?"
Weo "Heh" dedi, "Evet öyle oldu" Sesi scream vocal tarzı çıkıyordu. "Niye sorma uzun hikaye."
Smith öylece baktı. "Bunu da beklemezdim yuh" tarzı bir bakışı vardı(?!). "Berbat durumdasın" dedi, eli kulaklığına gitti, "Ambulans getirtelim hemen". Weo "Yok la iyiyim ben.." diye geveledi, ayağa kalkmaya çalıştı, başı döndü, düşecekken Smith tuttu onu. "İyiyim de" dedi, "Şu kan akıyo o biraz arıza yaptı işte heh"
Smith mendil çıkartıp verdi, Weo boğazına bastırırken "Sağol kanka" dedi. "Tamam işte sorun yok". Smith "Höh" dedi Weoyu asansöre geçirirken "Yüzünün halini görsen" dedi, "Pis dağıtmışsın". Zemin tuşuna bastı.
Asansör hareketlendi. Weo kabin duvarına dayandı, başı dönüyordu. Görüntü kayıyordu yine. "Silah sesinden mi beni buldun?" dedi. Smith başını salladı "Yandaki binada bir davetteydim ben de" dedi, "İptal oldu o da heh, şimdi aşağıda bi güvenlik koşuşturmacası var". Weo'ya döndü, "Ambulans bina önüne gelir şimdi, ama çok kan kaybettin" dedi, "Hastaneye kadar idare edebilecek misin?"
"Tabi yav" diye sallandı Weo, "O bi başım döndü de, sorun değ.." Dengesini kaybetti, Smith kolundan yakaladı onu. "Heh" dedi, doğrulmaya çalıştı, "Neyse işte" dedi, "Bu asansör de ne yavaş yav.."
Ve görüntü gitti. Derinden Smith'i duydu "William, aç gözünü. Wallace.." Sonra ses de gitti.
No comments:
Post a Comment