Doğru düzgün sırayla okumak için bölümler

1 2 3 4 5 5,5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18

Monday, December 7, 2009

WW - chapter XV

TO A BITTER HALT

Bir şehir. Bir sokak. Hafif karanlık. Bir Cadillac. Yolun sonunda. İki adam. Yolun üstünde.

"Hadi William, vursana!" diye bağırıyordu Morpheus. "Vurmaya çalışma bana. Yalnızca vur!". Weo'nun 5 GHz'le attığı yumrukları tek tek savuşturuyordu. Bir yandan da gülüyordu. Çılgın bir coşkunluk içindeydi (hö?) (bkz. frenzy) (ha tamam). Öte yandan Weo kafayı yiyordu. Uzun zamandır ilk defa yorulduğunu hissediyordu. Morphy'i sonunda geriye doğru savurmayı başardığında tükenmişti. Dizleri üstüne düştü. Nefes nefese kalmıştı.

Morpheus bileğini yavaşça ovuşturdu, Gördüğün gibi, Weo dedi, "Bizim savaşmamamız gerekiyor. Bu böyle gider valla."

Weo kararlıydı, bir kez daha Morphy'nin oyununa gelmeyecekti. İskoçya'yı asla paragöz uyuşturucu feodal bir kişiliğe bırakmayacaktı. Doğruldu zorlukla. Çok pis durdu.

Morpheus sırıttı, "Sen bilirsin, Weo" dedi, "E ben de gideyim artık fikrin değişirse haber verirsin. Smith nerede asıl onu getir bana, sağlam bir sürprizim var da.." Arabaya doğru yürümeye başladı, bir yandan da şarkı mırıldanıyordu.

Weo "O yüzüğü nereden bulduğunu söylemedin" diye seslendi. Morpheus gülerek döndü, "Gandalf diye bir heriften aldım." dedi, "İhtiyarı da Zion zindanına attım. Ha Zion demişken," güldü, "Bak Weo buna bayılacaksın. Yüzüğün gücü bana Zion'u kazandırdı. İskoçlar beni kahraman olarak görüyor. Senin olman gereken yerde ben varım yani. İskoçya benim. Tabi sen de Smith'le işbirliği yapan hainsin. Heh, en dramatik kısmı sonda söyledim işe bak."

Morpheus arkasını döndü, ve karşısında Smith'i buldu. Güldü, "Naber patron" dedi. Smith hareketsiz duruyordu. Morphy Weo'ya dönerek "İşte benim patron William" dedi, "Sen bu Zimit'in İngiltere'nin menfaatine yönelik yapılmış bir programdan ibaret olduğunu biliyorsun değil mi?"

Smith "Kalbimi kırıyorsun" dedi sırıtarak.

Morphy "Yazılım yani" diye devam etti, Smith'i duymazdan gelerek. Cebinden bir puro çıkarttı, ağzına soktu, çakmağı çıkarttı, kapağını açtı, puroyu yaktı, kapağı kapattı, çakmağı cebine koydu. "Üzülüyorum yani William, senin gibi bir potansiyelin bu şeyin tarafında harcandığını görmek.."

Smith "Seni kandırmaya çalışıyor Weo" dedi, "İskoçya'nın sonu.."

"Sus la ifelse" diye kesti Morphy. "Neyse ki Weo, sana şimdi ajan Smith'in fiyatını göstereceğim." Bir walky talky çıkarttı. "Ajanlarla anlaştım. Veritabanında bir adamım var şu an. İzleyin". Walky talky'e konuştu, "Evet Joe, Ajan Smith'i sistemden kaldır anam."
Aletten ses geldi "Bir sorun var, delete tuşu yok."
"Yav ne varsa bas" dedi Morphy, '''die', 'kill', 'go to hell', yok mu hiç böyle bir buton?"
'''Lay waste' diye bişi var patron"
"Go'la anam" dedi Morphy ve pis pis sırıttı. Weo Smith'e baktı, ajan kalmıştı olduğu yerde. Çaresizce baktı Weo'ya. İlk defa bu kadar çok ifade etmişti halini.

Birden yere yıkıldı. Weo fırladı, "Lan!" dedi, "Öldürdün Zimit'i!"
"Sildim koç" diye düzeltti Morphy, puroyu attı, arabasına doğru yürüdü "Bunu istemiyor muydun sen bunca zaman? Demiyor muydun 'tekmeleyelim zimiti' diye? Tekmeledik işte". Bindi arabaya, camdan seslendi "Sana tavsiyem bana katılman. Bizi düşman eden Smith'ti, o da şimdi gg oldu. Hala İskoç onurunu kurtarma şansın var William. Gel, seni hainlikten kurtarayım, kont falan yapayım. Düşman olmak zorunda değiliz. Ne için savaşacaksın Weo? İskoçya ise, İskoçya kurtuldu işte" Smith'in cesedini işaret etti.
Camı kapatırken "Yok dövüşmeye devam edeceğiz dersen benim için hava hoş" dedi. Ve araba hareket etti.

Weo Smith'in yanına geldi, ajan cidden gg'ydi. "Asla lan" diye bağırdı arkadan, "Bunu öde.."

Araba gitmişti. Smith de ölmüştü. Weo kalakaldı orada. Yağmur yeniden başladı. Smith'in yanına çöktü. Yol, yordam, strateji düşünemeyecekti. Bu iş açıktı. Bu iş Zion'da çözülecekti, öyle ya da böyle. Kendi halkının yanında çözülecekti iş.

Ertesi sabah, Zion kapıları önündeydi Weo. Kapılar sürmeliydi. Weo etrafa baktı, kimsecikler yoktu ortada. Kapıya geldi, vurdu 3 5, cevap gelmeyince birkaç tahtasını parçalayıp içeri girdi.

Karşısında Zion'lular vardı. Ellerindeki silahları Weo'ya doğrultmuşlardı. Morphy haklıydı. Weo düşman durumuna düşmüştü. Yuh, neler oluyor lan!

İçlerinden birisi "Teslim ol" dedi. Weo sallamadı, "Nerde lan o Morph?" dedi.
Bir İskoç mızrağıyla Weo'ya daldı. Weo mızrağı tutup adamı arkaya attı, doğrulttu karşısındakilere 'Nerde dedim lan' dedi. İşte o anda farketti.

Karşısındaki kendi milletiydi. İskoçlara silah doğrultmuştu. Bunca zaman İskoçya için savaşmamış mıydı o? Şimdi karşısında kalıyordu. Bunu yapamazdı. Morphy buna değmezdi. Mızrağı yere attı, kollarını iki yana açtı, "Pekala, teslim oluyorum" dedi, "Götürün beni. Damn."

Weo bir kuledeki(?!) zindana götürüldü. Hücreye konuldu. Orada bir süre öylece oturdu. Pek bir şey düşünmedi. Fazla şaşkındı düşünmek için. Daha olayların nasıl gelişip de bu hale geldiğini bile anlamamıştı.

Parmaklıklı kapı açıldı, içeri Morpheus girdi. Bir sandalye koydu ve oturdu. Weo kafasını kaldırıp baktı adama, bir şey demedi.

Morphy gülümsüyordu. Bir süre sessizce durdular. "Weo" diye sonunda sessizliği bozdu Morp, "Bu eski neşeli halinden de eser kalmadı bu aralar".

Weo bozuk bir "Heh"le karşılık verdi. Önüne bakmaya devam etti. Morpheus ayağa kalktı, biraz gezindi, yine sessizlik oldu bir süre. "Ya o değil de" dedi, Morpheus, "Şuna asıl şaşırıyorum ben: Bunca olay, senin Weo olman, the One olman, bunca yaşadığımız şey, kahramanlıkların ne bilim.." az durakladı, "Ve sonunda ben kazandım. Heh, ilginç değil mi?"

Weo baktı Morphy'e, acı acı gülümsedi. Morphy güldü, kazandığına kendi de inanamıyormuş görüntüsü vardı.

Biraz sessizlikten sonra devam etti, "Neyse, bu duvarları yarıp çıkacağını ikimiz de biliyoruz" dedi, hücrenin duvarını eliyle tıklattı. "Nereye gideceksin, buralarda takılmaya devam mı?"
Weo cevap vermedi. Morphy "Heh" dedi, "Neyse, sonraki hayatında başarılar dilerim o zaman. Umarım bir daha görüşmeyiz, William." Döndü ve çıktı.

Weo "Heh" dedi kendi kendine. Adam haklıydı. Ayrıca inkar etmenin manası yoktu, duvarı parçalayarak dışarı çıkacaktı; kalktı ayağa, ve duvarı parçalayarak dışarı çıktı (yani). Uçarak yükseldi, kaleye yukarıdan baktı. "Morpheus kesin surlardan izliyordur" diye düşündü. Hızla uzaklaştı "İzliyor ve gülüyordur."..