Doğru düzgün sırayla okumak için bölümler

1 2 3 4 5 5,5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18

Tuesday, July 14, 2009

WW - chapterII

YOU HAVE TWO LIVES

Weo bir kayanın üstüne oturmuş, elindeki dal parçalarını soyuyordu. Bir an önce yola koyulması gerektiğini biliyordu, buna rağmen burada kalması içini fena sıkmıştı. Elindekileri fırlattı, ayağa kalkarak "Bak dostum" dedi, "Londra'nın nerede olduğunu bilmiyorsan da gidelim yolumuza yav!"

"Problemimizin Londra olmadığını bildiğini varsayıyorum, Mr.Wallace" dedi Smith. O ifadesiz ifadesi(!) yine üstündeydi. Weo Smith'in kralın bir adamı olduğunu düşünmeye başlamıştı. "Bak Zimit" dedi, "Kralı da ordusunu da temizledim, ve sen de onun adamıysan seni de temizlerim"

Matrix güçlerinin farkındaydı elbet, ama Smith'de gözlediği bu özgüven havası onu adeta, ürkütmüştü. Sanki Smith onun güçlerini ve bunlara nasıl karşı koyacağını biliyordu...ya da o da kendi gücüne güveniyordu.

Smith hızla elini kaldırdı, "Krala ya da ordusuna ne yaptığın umrumda değil, Mr.Wallace" dedi. Bu anda sesi gizemli bir ton kazandı ve "Lakin bunu nasıl yaptığınla ilgileniyoruz: Bir orduyu nasıl temizlediğin, ya da bir uçağı düşürmeyi nasıl başardığın...her insanın yapabileceği şeyler değildir bunlar. Siz insanlar kendilerinizi geliştirebilen şeylersiniz ama bu asla uçmayı ya da başka imkansız yetenekleri sağlamaz. Kuralların dışına çıktığının farkındasındır umarım, Mr.Wallace."

"Kurallar?" diye düşündü Weo. Hangi kurallardan bahsediyordu Smith? İnsanları kontrol altında tuttuğu ama Weo'nun kontrol dışına çıktığını anlatmış olmalıydı, ama hangi sisteme aitti bu herif?!!

"Tabi ya" dedi, Weo, iki adım yaklaştı Smith'e, "Matrix" dedi. "Mesele bu değil mi? Anlaşılan Weo olmamdan hoşnut değilsin..."

"Ortaklarım gelince her şeyi açığa kavuşturacağız. İşte.."

"Ortak?!" dedi Weo, tam o sırada uzakta iki adam belirdi, ağaçların arasından. Bunlar da Smith gibi takım elbiseli ve güneş gözlüklüydüler. Hızla yaklaşıyorlardı. Weo onların üstünde de aynı düzgünlük, düzlük, ciddiyet ve ifadesizliğin olduğunu gördü. Adamlardan biri, elinde bir dosya taşıyordu. Geldiklerinde dosyayı Smith'e verdiler ve arkasında durup bakışlarını Weo'ya diktiler.

"Eveeeet" diye dosyayı açmaya koyuldu Smith. Weo kendisinden bahsedildiğini biliyordu. Smith dosyadaki kağıtları şöyle bir karıştırdı, sonra ciddi bir ses ile "Senin iki hayatın var, Mr.Wallace. Ve bunlardan sadece biri yaşamaya devam edecek."

Kağıtları yavaşça çevirmeye başladı "Birincisi, William Wallace adında bir İskoç. Hımm, İskoçya'nın özgürlüğü ha? İsyancı, cezalandırılmış... hımm... oo balkondan sallandırma mı? Üstelik atmışlar da....hımm.... fırın mı oo bu acıtmış olmalı...."

Weo sabırla duruyordu. "Herneyse" dedi Smith, "ikincisi ise, bu işkencelerden sonra ortaya çıkmış bir....durum. Matrix kurallarının birçok kez ihlali... ki bu da ayrı bir isyandır, Mr.Wallace. Farkında ol, ya da olma. Şimdi isyancı hayatına birlikte, problemsiz bir şekilde son vereceğiz, değil mi Mr.Wallace?"

Weo güldü. "Hayır, Mr.Zimit" dedi, "Sen kimsin, nesin bilmiyorum ama senin kuralların için bir şeyden vazgeçecek değilim. Anlaşıldı mı?"

"Mr.Wallace, sanırım bizi anlamadın. Buna son vereceğiz, ve şimdilik, şu isyancı tutumunuzu kontrol altında tutacağız." dedi Smith ve diğer ikisine kafa salladı. Adamlar öne atılıp Weo'yu tuttular, Weo kurtulmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Depinirken Smith'in elinde metalik bir böceğin olduğunu gördü, bu şey canlıydı. Takım elbiseliler göbeğini açtılar, ve Smith böceği Weo'nun üstüne bıraktı. Böcek Weo'nun göbek deliğine yöneldi, ve oradan içeri girmeye başladı. Weo artık dehşet içinde çırpınıyordu. Ve.....

Weo yataktan fırladı. Kan ter içinde kalmıştı. Bu ne kabustu böyle. Pencereden dışarı baktı, güneş çoktan doğmuş olmalıydı. İndi yataktan, küçük ve pek lüks olmayan odadan dışarı çıktı. Merdivenlerden indi. Motelin sahibi "İyi günler, beyefendi" dedi. Weo yavaşça kafa salladı, ve dışarı çıktı.

Londra sokaklarının bu derece kalabalık olamayacağını düşünüyordu ki, sebebini anladı. Birisi ileride konuşma yapıyordu. İnsanların arasından zar zor ilerlemeye başladı. Bu arada aralarındaki konuşmaları da duyuyordu "Evet bu yeni kral...","Bu sabah ilan edildi...","Eskisi? O ölmüş....savaşta herhalde bilmiyorum...Yo prens falan değil.."

Yaklaştıkça yeni kralın konuşmasını da anlamaya başladı. Kral Britanya'nın toprak bütünlüğü ile ilgili bir şeyler söylüyordu. "...Ve isyancıların ülkemizi bölmelerine izin vermeyeceğim, özgürlük bahanesiyle Britanya'dan toprak koparmaya çalışan asiler..."

"Hayır!" diye içinden geçirdi Weo. Bu kral da İskoçya'nın mücadelesine karşı koyacaktı anlaşılan. İnsanlar arasından görmeye çalıştı kralı. Biraz daha ilerleyince başardı bunu: Kral bir platformun üstündeydi, ama üstünde ne tac, ne de kraliyet kıyafetleri bulunuyordu. Siyah takım elbise, güneş gözlüğü...

"Smith!" dedi Weo, dehşet içinde. Gördüğü kabus...şu böcek... Smith konuşurken bir ara başını çevirdi, Weo kendisine baktığını biliyordu. Herif gülümsüyordu, zalimce. Yine pek belli değildi, ama Weo biliyordu. Smith gülümsüyordu...

No comments: