TWISTING LIES (höh artist oldu baya)
Weo gözlerini açtığında, hastanede olduğunu farketti. Boğazı sargılar içinde, yataktaydı. Previously on WW neler olduğunu hatırlamaya çalıştı, sanki üstünden 7 ay geçmiş gibi hissediyordu. Smith vardı evet, bayılmadan önce Smith onu götürüyordu. Demek yakalanmıştı. İşi işti. Suikast işi de yatmıştı belli ki.
Kapı açıldı ve içeri hemşirenin biri (one of) girdi. Elindeki kağıtları karıştırarak 'Kendini vuran manyak sen misin?' dedi. Weo eliyle metalika işareti yapıp 'Hell yeah' dedi. Adam (adamdı) yatağa yaklaştı, elindeki hapı uzattı 'İç la' dedi. Weo 'Hadi ordan burası Zimitin hastanesi değil mi? Hiçbir şey içmiyorum' dedi. Hemşire 'İyileşmek için içmek zorundasın' dedi.
'İyiyim ben iyi'
'La iç'
'Bak hemşire, burada sinirlenme ihtimalimle ilgili seni uyarmak isterim'
Hemşire cebinden bir tabanca çıkarttı, Weo'ya doğrulttu, güm.
Hemşire yere yıkıldı. Kapıda Smith duruyordu, elinde bir pompalı tüfekle. 'Hmm' dedi, 'tahmin ettiğim gibi, Wallace'.
'Eea, teşekkür etmeli miyim bunun için' dedi Weo. Yerdeki cesedi gösterdi. 'Yani o binadayken bir şeyler konuşmuş olabiliriz de şinci, orada kafam yamuktu baya. I mean baya.'
'Şöyle anlatayım' dedi Smith, 'Bu Morpheus denen adam senin bildiğin gibi birisi değil.'
'Hö? Nolmuş Morp'a?'
'Bu herif işte, Morpheus'un adamı' dedi Smith. 'Herhalde senin artık işe yaramayacağını düşünmüş.'
'Oha derler.'
'Pis ciddiyim William. Morpheus seni kandırıp kullandı. Aslında sadece kendi menfaatini düşünüyor. Niyeti tüm Britanya'yı ele geçirmek. Zion'un kontrolünü eline aldı bile. Krallığı da yıkıp amacına ulaşmaktan başka hiçbir şey umrunda değil.' Yatağa yaklaştı ve sesini gizem tonuna getirdi, 'And I'm sure İskoçya'nın özgürlüğü de hiç umrunda değil Wallace' dedi, 'hiç at all.'
'Bi kere inanmadım' dedi Weo. 'Ayrıca Morp hiç değilse bana yardım ve yataklık etti. Senle ise savaşıyoruz forever.'
'Evat' dedi Smith, 'düşmanca davrandığım doğru, ama senin kim olduğunu görünce fikrim değişti. Sen Weo'sun, yalan yok. Dostluk öneriyorum şimdi.'
'Heh' dedi Weo, 'Olum zimit senin amacın da bildiğin Britanya'yı ele geçirmek doesn't it?'
'Evet' dedi Smith, 'Ama deal yapabiliriz. Sen benim kazanmama yardım et ben de sana İskoçya'yı veriyim, full kase. Tam bağımsızlık. Özgür olacaksınız.'
Bu Weo'yu yamulttu hafif, 'öea' diyebildi. İlgisiz gibi gözükemedi. 'Sen ne kazanacaksın?'
Smith kulaklığını çıkarttı, 'Şunlardan kurtulayım. Diğer ajanları da temizleyeceğim, şu sistemi yıkacağım. Senin yardımınla tabi. İskoçlar da özgür olacak. Bence iyi bir deal. Sonuçta,' dedi sırıtarak, 'Böyle bir deal'ı Morpheus'tan alamazsın ona göre. Onunla gideceksen özgürlüğü unut.'
'Ne demek yani?'
'Tabi olum' dedi Smith, 'Morpheus hayatta İskoçya'yı bırakmaz. Çünkü uyuşturucu güzergahı orası.'
'Uyuşturucu mu?'
'Evet uyuşturucu' dedi Smith. 'İnsanoğlu servete doymadığı için.'
'Heh, höh, hmm' dedi Weo, afallamıştı 'yav zimit hangi Morpheus'tan söz ediyoruz. Bizim Morp fakir bir adam ya. Yiyecek ekmeği zor buluyo o.'
'Ne fakiri lan' dedi Smith, 'Morpheus toprak ağasıdır. Fransa'da 28 köyü var. Hell, benden bile zengindir o.'
Weo 'İyi de' dedi, 'Şimdi bütün bu anlattıklarına inancak mıyım ben heh?'
'Daha bitmedi' dedi Smith ama arkadan 'Smith' dedi birisi. Kapıda iki ajan duruyorlardı, birisi 'Mikrofonunu açık unutmuşsun. Dediklerini duyduk.' dedi.
'Höh' dedi Smith. Weo'ya döndü, 'Samimi olduğumu gösterme fırsatı doesn't it?' dedi ve pompalıyı çekip hızla dönerek ateş etti. Mermiler falsolu gitti ama ajanlar sıyrılmayı başardı. Üçü odada kapışmaya başladı.
Weo yavaşça yataktan kalktı, düşündü. Ne yapmalıydı? Smith 2 defa hayatını kurtarmıştı aslına bakarsa, Morpla ilgili dediklerine inanmasa bile burada ona yardım edebilirdi. Belki de hepsini Smith ayarlamıştı? En iyisi hepsini birden aşağı almalıydı.
Gerildi ve odayı birbirine katmakta olan üç ajana girdi. 'Top' misali duvarları yıkarak bütün hastaneyi dağıttılar. Sonunda yere yuvarlandığında Weo bir kloroform variline(!) çarptı ve tüm ortam kloroform oldu(+&). Weo bayıldı gitti.
Gözünü açtığında bir hapishane hücresindeydi, berbat bir ortamdı, karanlıktı. Weo doğrulup parmaklıklara geldi 'Höt lan' dedi. Yan hücreden ses geldi 'Uyandın demek Weo. Azkaban hapishanesine hoşgeldik. Heh.'
Smith'in sesi pek çaresiz geliyordu 'Burda ölecez Wallace. Kariyerimiz bitti, buraya kadarmış. Ruh emici falan zil olduk.'
'Well well,' dedi karşı hücreden birisi. Gençti oldukça, 'Biz de yalnızlık çekiyorduk' dedi, 'Kariyer yorumuna da katılıyorum. Benim adım Harry.'
'Heh alnına kim öyle çizik attı?' dedi Weo.
'O' diyerek yan hücreyi gösterdi Harry. Bu hücre diğerlerinden daha karanlıktı. Biri o karanlıkta hareket etti ve parmaklıklara geldi, tıslarcasına 'Kimsiniz lan' dedi.
Adamın yılanımsı bir suratı vardı.
Weo geri çekildi, 'Holy damn..' diyebildi.
Monday, August 31, 2009
WW - chapter XI
PSYCHOPATHIC DRAMA - PART II
"Weo, istersen planı iptal edelim. Senin gerçekten yardıma ihtiyacın var."
"Hayır Morp, plana devam edin. Ben iyiyim, siz.. siz gidin. Sadece biraz yalnız kalmalıyım."
"Emin misin, Weo?"
"Hey, lanet heriflerin gerçek olmadığını biliyorum artık değil mi? Sorun olacağını sanmıyorum. Hem hömm, höh, sizin de gerçek olup olmadığınızdan emin değilim zaten. Gidin başımdan."
Yavaşça başını salladı Morphy, endişeli gözüküyordu. Tri ile kiralık cadillac'a bindiler, ve uzaklaştılar. Partiye gidiyorlardı, Smith'in partisine. "Hömm" diye düşündü Weo (?), ikizlerin şimdi geleceğini hissediyordu. Kesin gelirlerdi. Doesn't it?
"Vay kimler buradaymış" diye sallanarak çıkıverdi teki ortaya. Öteki de kenarda bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Weo tek kelimeyle "Höh" dedi (!?), "Arıza mısınız lan siz? Yokmuşsunuz işte tamam uzayın"
"Biz mi yokuz?" dedi teki, ötekine "Bu herif tozutmuş oğlum demiştim de inanmadın bana bak, bu arada gözlüğün yamuk duruyo düzelt şunu rezil misin nesin" tarzında bakarak(?!).
"Yoksunuz oğlum" dedi Weo "Gördük kamera kaydını baya da yoktunuz"
"Yav oğlum" diye ayağa kalktı öteki, "O kasedi modifiye ettik biz. Üstünde oynadık reklam olup çıkmayalım diye. Senin morphy de seni deli olduğuna inandırmış. Höh, o morphynin başının altından çıkıyo her halt zaten."
"Evet, şu morpheus" dedi teki ötekine "Ondan kurtulmak lazım asıl oğlum, lanet zenci"
Weo'nun başı dönüyordu. Geriledi, uzaklaşmaya çalıştı ikizlerden. Tabi ki işe yaramıyordu, ikizler kafasında dönen fırtınaya toz bulutu olmuşlardı "Gerçekler işte oğlum, kayıtla oynamışlar".."Ne modifiyesi oğlum, çok da teknoloji biliyon"..."Kafanda senaryo uyduruyorsun işte"..."La oğlum baya gerçekler işte şurada duruyorlar".."Bu 'oğlum' da nereden çıktı öea..."
Ne yapmalıydı? Kendi kendine çözemeyecekti bu işi, orası kesin. Kime gidebilirdi, kime? Kim onu ve ikizleri bilebilirdi? Ya da görmüş olabilirdi?
İkizlerin tip değişti birden. Weo ise "Hah" diyip havalandı. Son sürat uçmaya başladı. Teki arkasından bağırdı "Bizi Fransıza ispiyonlayacak! Satacak lan bizi!"
Weo süratle uçuyordu, doğruca Fransızın restoranına. Hedefine kilitlenmiş bir roket (öea) havasındaydı. İnişe geçti. Restorana tam çakılacaktı ki, yandan yedi. Evet, sağdan sağlam bir darbe ile yere çakıldı. Restoranın önüne düşmüştü. Zar zor ayağa kalktı, üstü başı toz içindeydi. İkizler önünde duruyordu. Höh, bunlar hayal iseler baya gerçekçi bir darbeydi bu. Weo bir ikizlere, bir de restorana baktı. Kapışmaya başladılar.
Bu kavga gürültü sürerken restoranın kapısı açıldı. Adamın biri bağırdı "Lan manyak, noluyor orada!". İkizler adama döndü. Weo fırsat bu fırsat tarzı bir düşünceyle yerinden fırladı ve uçarak restorana girdi. Hızını alamayıp içeriyi de dağıttı. Fransız da orada oturuyordu işte. Hemen yakaladı onu ve havaya kaldırdı. Silahlar Weo'ya doğrultuldu.
Fransız "Belasın oğlum sen" dedi. Weo "Ben burada senle yemek yerken" dedi, "Masada senin solunda ikizler oturuyor muydu?"
Fransız tek kelimeyle "Hö?!" dedi. Weo devam etti "Senin adamların. Böyle albino beyaz elbiseli güneş gözlüklü ikizler. Artist bişeyler. Masada bizimle oturmuyorlar mıydı?"
Fransız "Sen delisin" dedi.
"Cevap ver lan!"
"Yok tamam! Yok öyle bir şeyler ne ikizleri, böyle bir şey sormak için mi olay çıkarttın sen şimdi!"
Weo "Vay bea" dedi. "Heh" dedi. "Sağolasın" dedi. "Silahları indirsinler" dedi.
Tabancanın birini aldı, "Buna ihtiyacım olacak" dedi "Hadea" ve hızla dışarı çıktı. İkizler ortada yoktu. Belki onları vurursam kurtulurum düşüncesindeydi. O sırada Morpla Tri aklına geldi. Tamamen unutmuştu onları. Ne zamandır ikizlerle oyalanıyordu böyle? Karanlık çok pis çökmüştü. Parti başlamış olmalıydı. Ya bunlar yakalanırsa? Yanlış bir hareket yaparlarsa? Son sürat uçmaya başladı.
Partinin olduğu binanın yakınlarında indi. Görkemli binalar süslüyordu burayı. Koşarak ışıklı dev binanın yanına geldi. Ön tarafta davetliler ve korumaların oluşturduğu kalabalık vardı. Weo baktı, Morpla Triyi göremedi, ne yapacağını düşünüyordu ki "Weo" fısıltısıyla irkildi. Morphy'di bu, duvarın dibinden sesleniyordu "Trinity içerde, sen nerede kaldın böyle?"
"Şey..eea" diye başlıyordu ki Weo, arkasında ayak sesleri duydu. Hızla döndü. İkizler karşısında duruyordu. Morphy'nin "Weo, weo" deyişleri geri plana itiliverdi. Teki pis pis sırıttı, "Bak sen, Morphy de buradaymış" dedi, "Problem kaynağımız, değil mi Weo?"
"Höh" dedi Weo, silahını aradı, ama ötekinin elinde gördü onu. Teki devam etti, "Bizi sıkıntıya sokan, kuyumuzu kazan, birliğimizi bozan Morphy, evet Weo. Bütün problem o zenci. Bu işi bitireceğiz, bizim için. Üçümüz için.." Ötekine döndü. Öteki yürüdü, silahı Morphye doğrulttu. Morphy "Weo" dedi panikle, geri çekildi "Weo napıyorsun?"
Weo'nun kafa spin atıyordu. İkizler Morphyi vuracaktı, ama vuran Weo olacaktı. Höh. Hemen oradan uzaklaşması gerektiğini düşündü, Morphyden uzak olursa, ona zarar da veremezdi. Fazla düşünemedi. Öteki tetiği çekiyordu. Weo kendini havaya fırlattı. Bütün gücüyle yükseldi havada. Nereye gittiğini bilmek istemiyordu. Yükseldi ve hızla dalışa geçti. Binanın birine çatıdan girdi. Çatı katının zeminine çakıldı. Ortalık toz duman olmuştu. Öylece yattı yerde bir süre. Şaftı kaymıştı. Her tarafı ağrıyordu.
Sonunda zorla ayağa kalktı. Görüntü yavaşça netleşti. Karanlık büyük bir mekandı burası. İkizler karşısında artist artist duruyordu. Öteki silahı tutuyordu. Weo iki büklüm, zar zor bir "Höh" sesi çıkarttı. Teki yaklaştı, "Şu haline bak Weo" dedi, "Bize ihtiyacın var işte, yoksa bu hallere düşüyorsun. Biz bir ekibiz."
"Hayır, ihtiyacım yok size" diye geveledi Weo. Teki devam etti "Evet var, Weo" dedi, "Sen dengesiz ve manyaksın. Konuşmayı bilmiyorsun ve fazla düşünmüyorsun. Biz olmasaydık, bu suikast planını Ziona kabul ettirebilir miydin ha? Bu planları yapabilir miydin? Kimse seni dinler miydi?"
Weo kendine kabul ettirmeye çalışıyordu "Bunlar yok, gerçek değil, Fransızı duydum, hayal bunlar..." Nasıl kurtulabilirdi? Öteki bağırdı "Bırak şu saçmalıkları da önüne bak! Morpheus'tan kurtulmalıyız Weo, bizi dinle!" Elindeki silahı salladı.
Weo restorandan aldığı silaha öylece baktı. "Siz gerçek değilsiniz" dedi kendi kendine, "Silahı tutuyor olamazsın" Ampuller yandı kafasında "Silahı tutan benim!" Eline baktı ve silahı tuttuğunu gördü. Sanki birden ağırlık yapmaya başladı tabanca. Ötekine (ikizlerin ötekisi) baktı, onun eli boştu. "Heh" dedi teki, "Bir mantık patlaması yaptığını sanma koçum, hiçbir şeyin değiştiği yok"
Weo tip tip baktı, ve yavaşça silahı kendi çenesine doğrulttu. Akıllı bir hareket olduğundan emin değildi, ama takmıyordu da. Öteki güldü, "Ne bu şimdi, kafana kurşun mu sıkacaksın?"
"Benim kafama değil" dedi Weo soğuk soğuk "Bizim kafamıza."
"Öea" dedi öteki ve tekine döndü. Teki şaşkındı. Öylece durdular bir süre. Weo pis ciddiydi. Teki yaklaştı, "Bak, eea" dedi, "Biz biriz tamam mı, bundan emin ol. Aynı tarafız".
"Siz ikiniz" dedi Weo çok pis, "Şimdi beni iyi dinleyin." İkizler birlikte "Peki" dediler. Weo devam etti "Gözlerim açıldı" Ve silahı ağzına sokup tetiği çekti.
Görüntü kaydı, bir boşluk, bir sıcaklık ve Weo oradaki bir sandalyeye yığılmıştı. Silah elinde sallanıyor, ağzından dumanlar tütüyordu. Boğazından kan boşanıyordu. İkizler karşısındaydı. Teki "Höh" dedi, "Adama bak".
Ve yere yıkıldı. Öteki de onunla birlikte düştü. Kafaları yarılmıştı(höh).
Weo bir süre sandalyede kaldı öyle. Arkadan bir ses gelmesiyle hareketlendi. Zorlukla doğruldu, yarım yamalak yürümeye başladı. Görüntü yavaşça geliyordu, hala netleşmemişti. Beyni bir sinyal gürültüsü altındaydı. Boğazından akan kanı hissediyordu, yarasının sıcaklığını ve acısını duymaya başlamıştı sanki. Bir yandan da halsizlik ve baş dönmesi sarıyordu, zıt kutuplarda gidip geliyordu Weo.
Asansörün "Dın" sesiydi onu hareketlendiren. Çatı katına geliyordu. Weo asansör kapısının önüne kadar gelebildi, ve dizleri üstüne düştü. "Dın..". Kapı açıldı. Weo kafasını kaldıracak gücü bulamıyordu, içeri giren kişinin ayaklarına baktı. Parlak siyah ayakkabılar. Yavaşça kafasını kaldırdı. Takım elbise, vs...
Smith hafif eğildi, güneş gözlüğünü çıkardı. Tip tip baktı Weo'ya. Weo da solgun bir bakışla karşılık verebildi. Smith etrafa bakındı, "William" dedi, "Sen kendini mi vurdun?"
Weo "Heh" dedi, "Evet öyle oldu" Sesi scream vocal tarzı çıkıyordu. "Niye sorma uzun hikaye."
Smith öylece baktı. "Bunu da beklemezdim yuh" tarzı bir bakışı vardı(?!). "Berbat durumdasın" dedi, eli kulaklığına gitti, "Ambulans getirtelim hemen". Weo "Yok la iyiyim ben.." diye geveledi, ayağa kalkmaya çalıştı, başı döndü, düşecekken Smith tuttu onu. "İyiyim de" dedi, "Şu kan akıyo o biraz arıza yaptı işte heh"
Smith mendil çıkartıp verdi, Weo boğazına bastırırken "Sağol kanka" dedi. "Tamam işte sorun yok". Smith "Höh" dedi Weoyu asansöre geçirirken "Yüzünün halini görsen" dedi, "Pis dağıtmışsın". Zemin tuşuna bastı.
Asansör hareketlendi. Weo kabin duvarına dayandı, başı dönüyordu. Görüntü kayıyordu yine. "Silah sesinden mi beni buldun?" dedi. Smith başını salladı "Yandaki binada bir davetteydim ben de" dedi, "İptal oldu o da heh, şimdi aşağıda bi güvenlik koşuşturmacası var". Weo'ya döndü, "Ambulans bina önüne gelir şimdi, ama çok kan kaybettin" dedi, "Hastaneye kadar idare edebilecek misin?"
"Tabi yav" diye sallandı Weo, "O bi başım döndü de, sorun değ.." Dengesini kaybetti, Smith kolundan yakaladı onu. "Heh" dedi, doğrulmaya çalıştı, "Neyse işte" dedi, "Bu asansör de ne yavaş yav.."
Ve görüntü gitti. Derinden Smith'i duydu "William, aç gözünü. Wallace.." Sonra ses de gitti.
"Weo, istersen planı iptal edelim. Senin gerçekten yardıma ihtiyacın var."
"Hayır Morp, plana devam edin. Ben iyiyim, siz.. siz gidin. Sadece biraz yalnız kalmalıyım."
"Emin misin, Weo?"
"Hey, lanet heriflerin gerçek olmadığını biliyorum artık değil mi? Sorun olacağını sanmıyorum. Hem hömm, höh, sizin de gerçek olup olmadığınızdan emin değilim zaten. Gidin başımdan."
Yavaşça başını salladı Morphy, endişeli gözüküyordu. Tri ile kiralık cadillac'a bindiler, ve uzaklaştılar. Partiye gidiyorlardı, Smith'in partisine. "Hömm" diye düşündü Weo (?), ikizlerin şimdi geleceğini hissediyordu. Kesin gelirlerdi. Doesn't it?
"Vay kimler buradaymış" diye sallanarak çıkıverdi teki ortaya. Öteki de kenarda bacak bacak üstüne atmış oturuyordu. Weo tek kelimeyle "Höh" dedi (!?), "Arıza mısınız lan siz? Yokmuşsunuz işte tamam uzayın"
"Biz mi yokuz?" dedi teki, ötekine "Bu herif tozutmuş oğlum demiştim de inanmadın bana bak, bu arada gözlüğün yamuk duruyo düzelt şunu rezil misin nesin" tarzında bakarak(?!).
"Yoksunuz oğlum" dedi Weo "Gördük kamera kaydını baya da yoktunuz"
"Yav oğlum" diye ayağa kalktı öteki, "O kasedi modifiye ettik biz. Üstünde oynadık reklam olup çıkmayalım diye. Senin morphy de seni deli olduğuna inandırmış. Höh, o morphynin başının altından çıkıyo her halt zaten."
"Evet, şu morpheus" dedi teki ötekine "Ondan kurtulmak lazım asıl oğlum, lanet zenci"
Weo'nun başı dönüyordu. Geriledi, uzaklaşmaya çalıştı ikizlerden. Tabi ki işe yaramıyordu, ikizler kafasında dönen fırtınaya toz bulutu olmuşlardı "Gerçekler işte oğlum, kayıtla oynamışlar".."Ne modifiyesi oğlum, çok da teknoloji biliyon"..."Kafanda senaryo uyduruyorsun işte"..."La oğlum baya gerçekler işte şurada duruyorlar".."Bu 'oğlum' da nereden çıktı öea..."
Ne yapmalıydı? Kendi kendine çözemeyecekti bu işi, orası kesin. Kime gidebilirdi, kime? Kim onu ve ikizleri bilebilirdi? Ya da görmüş olabilirdi?
İkizlerin tip değişti birden. Weo ise "Hah" diyip havalandı. Son sürat uçmaya başladı. Teki arkasından bağırdı "Bizi Fransıza ispiyonlayacak! Satacak lan bizi!"
Weo süratle uçuyordu, doğruca Fransızın restoranına. Hedefine kilitlenmiş bir roket (öea) havasındaydı. İnişe geçti. Restorana tam çakılacaktı ki, yandan yedi. Evet, sağdan sağlam bir darbe ile yere çakıldı. Restoranın önüne düşmüştü. Zar zor ayağa kalktı, üstü başı toz içindeydi. İkizler önünde duruyordu. Höh, bunlar hayal iseler baya gerçekçi bir darbeydi bu. Weo bir ikizlere, bir de restorana baktı. Kapışmaya başladılar.
Bu kavga gürültü sürerken restoranın kapısı açıldı. Adamın biri bağırdı "Lan manyak, noluyor orada!". İkizler adama döndü. Weo fırsat bu fırsat tarzı bir düşünceyle yerinden fırladı ve uçarak restorana girdi. Hızını alamayıp içeriyi de dağıttı. Fransız da orada oturuyordu işte. Hemen yakaladı onu ve havaya kaldırdı. Silahlar Weo'ya doğrultuldu.
Fransız "Belasın oğlum sen" dedi. Weo "Ben burada senle yemek yerken" dedi, "Masada senin solunda ikizler oturuyor muydu?"
Fransız tek kelimeyle "Hö?!" dedi. Weo devam etti "Senin adamların. Böyle albino beyaz elbiseli güneş gözlüklü ikizler. Artist bişeyler. Masada bizimle oturmuyorlar mıydı?"
Fransız "Sen delisin" dedi.
"Cevap ver lan!"
"Yok tamam! Yok öyle bir şeyler ne ikizleri, böyle bir şey sormak için mi olay çıkarttın sen şimdi!"
Weo "Vay bea" dedi. "Heh" dedi. "Sağolasın" dedi. "Silahları indirsinler" dedi.
Tabancanın birini aldı, "Buna ihtiyacım olacak" dedi "Hadea" ve hızla dışarı çıktı. İkizler ortada yoktu. Belki onları vurursam kurtulurum düşüncesindeydi. O sırada Morpla Tri aklına geldi. Tamamen unutmuştu onları. Ne zamandır ikizlerle oyalanıyordu böyle? Karanlık çok pis çökmüştü. Parti başlamış olmalıydı. Ya bunlar yakalanırsa? Yanlış bir hareket yaparlarsa? Son sürat uçmaya başladı.
Partinin olduğu binanın yakınlarında indi. Görkemli binalar süslüyordu burayı. Koşarak ışıklı dev binanın yanına geldi. Ön tarafta davetliler ve korumaların oluşturduğu kalabalık vardı. Weo baktı, Morpla Triyi göremedi, ne yapacağını düşünüyordu ki "Weo" fısıltısıyla irkildi. Morphy'di bu, duvarın dibinden sesleniyordu "Trinity içerde, sen nerede kaldın böyle?"
"Şey..eea" diye başlıyordu ki Weo, arkasında ayak sesleri duydu. Hızla döndü. İkizler karşısında duruyordu. Morphy'nin "Weo, weo" deyişleri geri plana itiliverdi. Teki pis pis sırıttı, "Bak sen, Morphy de buradaymış" dedi, "Problem kaynağımız, değil mi Weo?"
"Höh" dedi Weo, silahını aradı, ama ötekinin elinde gördü onu. Teki devam etti, "Bizi sıkıntıya sokan, kuyumuzu kazan, birliğimizi bozan Morphy, evet Weo. Bütün problem o zenci. Bu işi bitireceğiz, bizim için. Üçümüz için.." Ötekine döndü. Öteki yürüdü, silahı Morphye doğrulttu. Morphy "Weo" dedi panikle, geri çekildi "Weo napıyorsun?"
Weo'nun kafa spin atıyordu. İkizler Morphyi vuracaktı, ama vuran Weo olacaktı. Höh. Hemen oradan uzaklaşması gerektiğini düşündü, Morphyden uzak olursa, ona zarar da veremezdi. Fazla düşünemedi. Öteki tetiği çekiyordu. Weo kendini havaya fırlattı. Bütün gücüyle yükseldi havada. Nereye gittiğini bilmek istemiyordu. Yükseldi ve hızla dalışa geçti. Binanın birine çatıdan girdi. Çatı katının zeminine çakıldı. Ortalık toz duman olmuştu. Öylece yattı yerde bir süre. Şaftı kaymıştı. Her tarafı ağrıyordu.
Sonunda zorla ayağa kalktı. Görüntü yavaşça netleşti. Karanlık büyük bir mekandı burası. İkizler karşısında artist artist duruyordu. Öteki silahı tutuyordu. Weo iki büklüm, zar zor bir "Höh" sesi çıkarttı. Teki yaklaştı, "Şu haline bak Weo" dedi, "Bize ihtiyacın var işte, yoksa bu hallere düşüyorsun. Biz bir ekibiz."
"Hayır, ihtiyacım yok size" diye geveledi Weo. Teki devam etti "Evet var, Weo" dedi, "Sen dengesiz ve manyaksın. Konuşmayı bilmiyorsun ve fazla düşünmüyorsun. Biz olmasaydık, bu suikast planını Ziona kabul ettirebilir miydin ha? Bu planları yapabilir miydin? Kimse seni dinler miydi?"
Weo kendine kabul ettirmeye çalışıyordu "Bunlar yok, gerçek değil, Fransızı duydum, hayal bunlar..." Nasıl kurtulabilirdi? Öteki bağırdı "Bırak şu saçmalıkları da önüne bak! Morpheus'tan kurtulmalıyız Weo, bizi dinle!" Elindeki silahı salladı.
Weo restorandan aldığı silaha öylece baktı. "Siz gerçek değilsiniz" dedi kendi kendine, "Silahı tutuyor olamazsın" Ampuller yandı kafasında "Silahı tutan benim!" Eline baktı ve silahı tuttuğunu gördü. Sanki birden ağırlık yapmaya başladı tabanca. Ötekine (ikizlerin ötekisi) baktı, onun eli boştu. "Heh" dedi teki, "Bir mantık patlaması yaptığını sanma koçum, hiçbir şeyin değiştiği yok"
Weo tip tip baktı, ve yavaşça silahı kendi çenesine doğrulttu. Akıllı bir hareket olduğundan emin değildi, ama takmıyordu da. Öteki güldü, "Ne bu şimdi, kafana kurşun mu sıkacaksın?"
"Benim kafama değil" dedi Weo soğuk soğuk "Bizim kafamıza."
"Öea" dedi öteki ve tekine döndü. Teki şaşkındı. Öylece durdular bir süre. Weo pis ciddiydi. Teki yaklaştı, "Bak, eea" dedi, "Biz biriz tamam mı, bundan emin ol. Aynı tarafız".
"Siz ikiniz" dedi Weo çok pis, "Şimdi beni iyi dinleyin." İkizler birlikte "Peki" dediler. Weo devam etti "Gözlerim açıldı" Ve silahı ağzına sokup tetiği çekti.
Görüntü kaydı, bir boşluk, bir sıcaklık ve Weo oradaki bir sandalyeye yığılmıştı. Silah elinde sallanıyor, ağzından dumanlar tütüyordu. Boğazından kan boşanıyordu. İkizler karşısındaydı. Teki "Höh" dedi, "Adama bak".
Ve yere yıkıldı. Öteki de onunla birlikte düştü. Kafaları yarılmıştı(höh).
Weo bir süre sandalyede kaldı öyle. Arkadan bir ses gelmesiyle hareketlendi. Zorlukla doğruldu, yarım yamalak yürümeye başladı. Görüntü yavaşça geliyordu, hala netleşmemişti. Beyni bir sinyal gürültüsü altındaydı. Boğazından akan kanı hissediyordu, yarasının sıcaklığını ve acısını duymaya başlamıştı sanki. Bir yandan da halsizlik ve baş dönmesi sarıyordu, zıt kutuplarda gidip geliyordu Weo.
Asansörün "Dın" sesiydi onu hareketlendiren. Çatı katına geliyordu. Weo asansör kapısının önüne kadar gelebildi, ve dizleri üstüne düştü. "Dın..". Kapı açıldı. Weo kafasını kaldıracak gücü bulamıyordu, içeri giren kişinin ayaklarına baktı. Parlak siyah ayakkabılar. Yavaşça kafasını kaldırdı. Takım elbise, vs...
Smith hafif eğildi, güneş gözlüğünü çıkardı. Tip tip baktı Weo'ya. Weo da solgun bir bakışla karşılık verebildi. Smith etrafa bakındı, "William" dedi, "Sen kendini mi vurdun?"
Weo "Heh" dedi, "Evet öyle oldu" Sesi scream vocal tarzı çıkıyordu. "Niye sorma uzun hikaye."
Smith öylece baktı. "Bunu da beklemezdim yuh" tarzı bir bakışı vardı(?!). "Berbat durumdasın" dedi, eli kulaklığına gitti, "Ambulans getirtelim hemen". Weo "Yok la iyiyim ben.." diye geveledi, ayağa kalkmaya çalıştı, başı döndü, düşecekken Smith tuttu onu. "İyiyim de" dedi, "Şu kan akıyo o biraz arıza yaptı işte heh"
Smith mendil çıkartıp verdi, Weo boğazına bastırırken "Sağol kanka" dedi. "Tamam işte sorun yok". Smith "Höh" dedi Weoyu asansöre geçirirken "Yüzünün halini görsen" dedi, "Pis dağıtmışsın". Zemin tuşuna bastı.
Asansör hareketlendi. Weo kabin duvarına dayandı, başı dönüyordu. Görüntü kayıyordu yine. "Silah sesinden mi beni buldun?" dedi. Smith başını salladı "Yandaki binada bir davetteydim ben de" dedi, "İptal oldu o da heh, şimdi aşağıda bi güvenlik koşuşturmacası var". Weo'ya döndü, "Ambulans bina önüne gelir şimdi, ama çok kan kaybettin" dedi, "Hastaneye kadar idare edebilecek misin?"
"Tabi yav" diye sallandı Weo, "O bi başım döndü de, sorun değ.." Dengesini kaybetti, Smith kolundan yakaladı onu. "Heh" dedi, doğrulmaya çalıştı, "Neyse işte" dedi, "Bu asansör de ne yavaş yav.."
Ve görüntü gitti. Derinden Smith'i duydu "William, aç gözünü. Wallace.." Sonra ses de gitti.
WW - chapter X
PSYCHOPATHIC DRAMA - PART I
Weo, Morpheus ve Trinity Zion'un ana kapısının önündeydiler. Hava kararmıştı. Londra'ya gidiyorlardı. Önceki günkü toplantıda Weo bu operasyon fikrini ortaya atmıştı: Smith'e suikast. Zionluların karşı çıkmasına rağmen Weo'nun ısrarı planı kabul ettirmişti. Morpheus ve Trinity de bu görevde Weo'nun yanında yer alacaklarını belirtmişlerdi.
Suikast fikrini tabiki ikizler vermişti. Zion'da bulundukları bu 3 gün boyunca yalnız kaldığında gelip ona fikir veriyorlardı, 3lü Smith suikastını planlamaya çalışıyordu. Weo'yla Trinity'nin Morpheus'u kurtarma operasyonundan sonra Smith koruma gücünü mutlaka artırmış olmalıydı, saraya bir baskın daha yapmak akıllıca olmazdı. Gerçi Weo saraya tekrar saldırmakta herhangi bir sorun görmüyordu, ama ikizler görüyordu, en kısa tabiriyle.
Morpheus Locke'la bir şey konuşacağını söyleyip girdi içeri. Trinity de silahlarını almak için cephaneye yollandı. Yalnız kalmıştı Weo. Sessizce güneşin batışını izlemek istedi, ama biliyordu ki ikizler şimdi bitivereceklerdi. Öyle de oldu. Önünde belirip hızla katılaştılar. "Naber" dedi öteki.
"Şu Smith'in yemek planı var ya" dedi teki, "O yemeğe davetli gibi katılmayı deneyebilirsiniz. En rahat böyle ulaşabileceğiz herhalde."
"Tanınmayız mı diyorsun?" dedi Weo, "Hmm, Morphy ile Tri'yi bilmem de ben kesin tanınırım"
"Sen başta karışma zaten" dedi teki, "İkisi bir yere kadar götürür, krala yaklaşabildiğiniz yerde sen de girersin"
"Hmm, eeaa.."
"Direk dalmayı düşünüyorsan Weo" dedi öteki, "Erkenden olay çıkartmak ancak Smith'i kaçırmanı sağlar"
"Weo?" diye seslendi kapının ardından Trinity. Geliyordu. "Damn!" dedi öteki.
"Shit!" dedi teki ve buharlaşıp gittiler. Aynı anda Trinity kapıdan çıktı. "Kimle konuşuyordun bu saatte burada?" dedi şaşkınlıkla.
"Eea, kendi kendime konuşuyordum" dedi Weo "Bilirsin işte, Londra'ya gideceğiz ne yapacağız gibi işte yu nov höh.. sesli düşünme şeysi.."
"Sen bu aralar kendi kendine çok konuşuyorsun" dedi Trinity yolun aşağısında bekleyen arabaya doğru giderken. "Evet, kendi kendime konuşuyorum baya" diye mırıldandı Weo. Bu ikizleri fazla saklı tutamayacaktı, emindi. Ama Tri ve Morphy güvenilir kişilerdi, ikizleri bilmeleri sorun olmazdı aslında. Gerçekten öyle miydiler? İkizler ne kadar ciddiydiler bu gizlilik konusunda?
Morphydir ikizdir tekidir öbürüdür sallasa tek başına gidip şu Smith'i temizlese? En kısa yoldu elbette, ama Morphy'nin ve herkesin endişesini anlamalıydı, çünkü düşmanı Smith'ti, ve hafife alınmaması gerekiyordu. Weo bu kadar düşünür müydü? Whatever.
Yol boyunca bu şeyler Weo'nun kafasını kurcalayıp durdu. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan Londra'ya gelmişlerdi. Smith'in katılacağı o davete birkaç gün vardı, ve bu sürede ekip suikast planlarını yapmalıydı. Bir otel bulup odalarına çekildiler. Weo'nun uykusu tabi ki tutmadı. Odasından çıktı, koridorda gezinmeye başladı. Koltuğun birine oturdu, geriye yaslandı. Rahatladı, sessizce oturdu öylece.
Çatırt.
"Shit!" diye fırladı yerinden Weo, ve siyahlar içindeki ninjayla göz göze geldi. Assassin kılıcını kaldırmıştı, Weo'ya indiriyordu, ki, evet indirmeden, evet Weo hayatta sakin olun, ikizlerin teki rüzgar edasıyla ninjanın ardında belirdi. Ninja sessizce yere yıkılırken teki jiletini aynı hızla çekti ve döndü, koridora bakındı, "Geliyorlar adamım" dedi. Weo ışın kılıcını çekti ve çalıştırdı. Turuncu ışın upuzun fırladı.
Tavandan öteki indi buhar edasıyla, jileti elindeydi. Üçlü sürü gibi gelen ninjaları kesip biçmeye koyuldu. Ondan ona matrix hızıyla(!) atladığı sırada Morphy ve Tri aklına geldi Weo'nun. "Höt!" dedi ve koridorda koşturmaya başladı. Morphy'nin odasının kapısı açıktı. Sesler geliyordu içeriden. Weo içeri daldı, Morphy ve Tri köşeye sıkışmış, ninjaları savurmaya çalışıyorlardı. Zor durumdaydılar. Weo yaklaştı, ışın kılıcıyla bir savuruşta hepsini aşağı aldı.
"Tam zamanında, Weo" diye rahat bir nefes aldı Morphy "Ölüyorduk" Kapıya gitti, dikkatle dışarı baktı "Daha gelen var mı?"
"Bilmiyorum, şeyler halletmiştir" dedi Weo. Şimdi sorsak neden ikizlerden bahsetmeye karar verdiğini söyleyemez.
"Şeyler?"
"İkizler, Morphy. Zion'dan beri bizimleler. Onlar da bu işin içinde, ama kimseye onlardan bahsetmemeliyiz."
"İkizler?"
"İkizler işte, albino tipli, kıyafetleri bile beyaz, güneş gözlüklü, Smith ve benim gibi matrix yetenekleri(!) var. Ajan gibiler"
"Ajanlar? Onlar ajan mı? Ne demek bu işin içindeler?"
"Ajan değiller, Morphy bizimleler dedim ya. Zion için gizli çalışıyorlar, casus adamlar."
"Matrix yeteneği mi?" dedi Morphy, afallamış duruyordu. "Weo, bu imkansız, nasıl olur? Burada pis bir şeyler olmalı, Zion'un gizli çalışmaları yok ki, ne casusu?"
"Morpheus, demek var da sen bilmiyorsun" dedi Weo, sanki birazcık çıkışırcasına, "Bu iş seni beni aşıyor, adamlar matrix diyorum"
"Nasıl olabilir? Sen O'sun, nereden başka matrix adamlar çıkartıyorsun?"
"'o' falan masal, Morphy" dedi Weo. "Ben 'o' değilim. Biz de bir parçayız ha, heh. Benim de beklentim tam böyle değildi de.."
"Weo" dedi Morphy soğuk biçimde. "İkizler bizimle diyorsun. Şu ninjaları üstümüze kim saldı sanıyorsun?"
"Eea, benim de aklıma geldi aslında" dedi, Weo, "ama hayatımı kurtaran ikizler oldu. Onlar olmasaydı koridorda ölmüştüm."
"Weo nasıl anlatmazsın bize" diye gezindi Morphy, "Nerde o zaman bu ikizler, konuşmam lazım onlarla."
"Adamlar size görünmüyorlar bile, konuşabileceğini sanmıyorum" dedi Weo. Morphy durdu, "Koridordaydım dedin, hayatımı kurtardılar dedin değil mi?" dedi.
"Eea, evet" dedi Weo. Morphy Tri'yi gelmesini işaret etti ve ikisi odadan çıktılar. Weo "Höh nereye gidiyorsunuz?" dedi ama cevap gelmedi. Onları salladı ve koltuğa oturmak üzere yönlendi ki, beyaz bir siluet onu geriye ittirdi. Weo sarsılarak geriledi, "Bunu bana yapan son adamın başına ne geldi biliyor musun?" dedi. Teki sinirli gözüküyordu, "Morphy'e anlattın bizi, iyi. Mutlu oldun mu şimdi?"
Öteki onun arkasında belirdi, "Sana güvendik Weo, damit."
"Hey, ben de size güvenmediğim için anlattım zaten" diye tepki gösterdi Weo, "Sizi bilseler iyi olur diye düşündüm, hepimiz için."
"Sen bize güvenmiyor musun! İki dakika önce hayatını kurtardık!"
"Sizi doğru düzgün tanımıyorum bile, tamam mı? Pişman oldum zaten, Morphy'e en başından bunu sormalıydım" bağırarak azarlıyordu kendini "Kafamdan geçenleri Morphy'e söyledim, ve you know what? Onları ben de beğenmedim!".
"Senin hayatını kurtardık!" dedi teki ve Weo'yu yine itti. "Hah" dedi Weo ve ok gibi herife uçtu. Teki kenara vjjjtlarken öteki Weo'yu havada tuttu. Bir dirsek, Weo yuvarlanarak odadan çıktı. İkizler de peşinden geldi, Weo yerinden fırlayıp ikisiyle kapışmaya başladı. Bol aksiyon içinde dövüşe kakışa koridorda ilerlediler. Weo dövüşüyordu ama ikisini birden altetmek zordu. Bir boşluk anında teki sağlamından bir tane geçirdi. Weo yere yıkıldı, üstü başı kan olmuştu, gözleri yavaşça kapandı,.... ve gözlerini açtı.
Morphy'nin odasında yatıyordu, karşısında Morphy ve Trinity vardı. Bakışları baya garipti. Morphy üzgünümsü bir havadaydı, Trinity de hayatında ilk defa Weo görmüş gibi duruyordu. Doğrulmaya çalıştı, "Noldu, neredeler?"
"Rahatla, Weo" dedi Trinity, "Her şey yoluna girecek, biz yanındayız".
"Hö?" dedi Weo, "Ne diyorsunuz, ne oldu?"
"Weo" dedi Morphy, sesi donuktu, "Sana bir şey göstereceğiz. Şimdi sakin olmanı istiyorum. Unutma, biz yanındayız"
Televizyonu açtı. "Bu" dedi, "otelin güvenlik kamerası kayıtları. İşte burası, ninjaların sana saldırdığı yer".
Weo kaydı izlemeye koyuldu: Koridordaki koltuğa oturmuş, arkasını yaslanmış duruyordu. Ve kareye bir ninja girdi. Yavaş adımlarla arkadan Weo'ya yaklaşıyordu. Kılıcını kaldırdı, tam indirecekken Weo kıpırdandı, yerinden fırladı, kılıcı tutup ninjanın sırtına geçirdi. Işın kılıcını çekip çalıştırdı, bu sırada kareye başka ninjalar girdi. Weo matrix hızıyla ninjaları kesmeye başladı.
Tek başınaydı.
Weo "Hö?" dedi. Morphy derin bir nefes aldı, "Bu da," dedi, başka bir kaset taktı, "Senin bayılmandan önceki kayıt".
Kayıtta Morphy'nin odası görülüyordu. Kapısı açıktı. Birden odadan dışarı Weo yuvarlanarak çıktı. Ayağa kalktı, ve histerik biçimde kendini oradan oraya atmaya başladı. Havaya tekmeler savuruyor, kendine yumruklar geçiriyordu. Kendini döverek, sağa sola atarak kareden çıktı.
Weo öylece bakıyordu. Bu da neydi böyle? Morphy derin bir nefes aldı, ve televizyonu kapattı. "Weo, üzgünüm" dedi "İkizler diye bir şey yok. Zannediyorum yalnızca hayalgücünün ürünleri, o kadar."
Weo donmuştu. Bir şey diyemedi, ne yapacağını bilemedi, ayağa kalktı. Tri de fırladı, "Weo, sakin ol" dedi, "Merak etme, iyi olacaksın, biz yanındayız, sakin.."
Weo geriledi. Başı dönüyordu, görüntüler bulandı, hayal gerçek birbirine karıştı. Tri'nin "Weo iyi misin?" dediğini duyar gibiydi, ama gözünün önünde suretler birbirine girmiş dolanıyordu, Zion, teki, öteki, Morpheus, Smith... ve o yere kapaklanırken, karanlık gelip hepsini yuttu.
To be continued...
Weo, Morpheus ve Trinity Zion'un ana kapısının önündeydiler. Hava kararmıştı. Londra'ya gidiyorlardı. Önceki günkü toplantıda Weo bu operasyon fikrini ortaya atmıştı: Smith'e suikast. Zionluların karşı çıkmasına rağmen Weo'nun ısrarı planı kabul ettirmişti. Morpheus ve Trinity de bu görevde Weo'nun yanında yer alacaklarını belirtmişlerdi.
Suikast fikrini tabiki ikizler vermişti. Zion'da bulundukları bu 3 gün boyunca yalnız kaldığında gelip ona fikir veriyorlardı, 3lü Smith suikastını planlamaya çalışıyordu. Weo'yla Trinity'nin Morpheus'u kurtarma operasyonundan sonra Smith koruma gücünü mutlaka artırmış olmalıydı, saraya bir baskın daha yapmak akıllıca olmazdı. Gerçi Weo saraya tekrar saldırmakta herhangi bir sorun görmüyordu, ama ikizler görüyordu, en kısa tabiriyle.
Morpheus Locke'la bir şey konuşacağını söyleyip girdi içeri. Trinity de silahlarını almak için cephaneye yollandı. Yalnız kalmıştı Weo. Sessizce güneşin batışını izlemek istedi, ama biliyordu ki ikizler şimdi bitivereceklerdi. Öyle de oldu. Önünde belirip hızla katılaştılar. "Naber" dedi öteki.
"Şu Smith'in yemek planı var ya" dedi teki, "O yemeğe davetli gibi katılmayı deneyebilirsiniz. En rahat böyle ulaşabileceğiz herhalde."
"Tanınmayız mı diyorsun?" dedi Weo, "Hmm, Morphy ile Tri'yi bilmem de ben kesin tanınırım"
"Sen başta karışma zaten" dedi teki, "İkisi bir yere kadar götürür, krala yaklaşabildiğiniz yerde sen de girersin"
"Hmm, eeaa.."
"Direk dalmayı düşünüyorsan Weo" dedi öteki, "Erkenden olay çıkartmak ancak Smith'i kaçırmanı sağlar"
"Weo?" diye seslendi kapının ardından Trinity. Geliyordu. "Damn!" dedi öteki.
"Shit!" dedi teki ve buharlaşıp gittiler. Aynı anda Trinity kapıdan çıktı. "Kimle konuşuyordun bu saatte burada?" dedi şaşkınlıkla.
"Eea, kendi kendime konuşuyordum" dedi Weo "Bilirsin işte, Londra'ya gideceğiz ne yapacağız gibi işte yu nov höh.. sesli düşünme şeysi.."
"Sen bu aralar kendi kendine çok konuşuyorsun" dedi Trinity yolun aşağısında bekleyen arabaya doğru giderken. "Evet, kendi kendime konuşuyorum baya" diye mırıldandı Weo. Bu ikizleri fazla saklı tutamayacaktı, emindi. Ama Tri ve Morphy güvenilir kişilerdi, ikizleri bilmeleri sorun olmazdı aslında. Gerçekten öyle miydiler? İkizler ne kadar ciddiydiler bu gizlilik konusunda?
Morphydir ikizdir tekidir öbürüdür sallasa tek başına gidip şu Smith'i temizlese? En kısa yoldu elbette, ama Morphy'nin ve herkesin endişesini anlamalıydı, çünkü düşmanı Smith'ti, ve hafife alınmaması gerekiyordu. Weo bu kadar düşünür müydü? Whatever.
Yol boyunca bu şeyler Weo'nun kafasını kurcalayıp durdu. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan Londra'ya gelmişlerdi. Smith'in katılacağı o davete birkaç gün vardı, ve bu sürede ekip suikast planlarını yapmalıydı. Bir otel bulup odalarına çekildiler. Weo'nun uykusu tabi ki tutmadı. Odasından çıktı, koridorda gezinmeye başladı. Koltuğun birine oturdu, geriye yaslandı. Rahatladı, sessizce oturdu öylece.
Çatırt.
"Shit!" diye fırladı yerinden Weo, ve siyahlar içindeki ninjayla göz göze geldi. Assassin kılıcını kaldırmıştı, Weo'ya indiriyordu, ki, evet indirmeden, evet Weo hayatta sakin olun, ikizlerin teki rüzgar edasıyla ninjanın ardında belirdi. Ninja sessizce yere yıkılırken teki jiletini aynı hızla çekti ve döndü, koridora bakındı, "Geliyorlar adamım" dedi. Weo ışın kılıcını çekti ve çalıştırdı. Turuncu ışın upuzun fırladı.
Tavandan öteki indi buhar edasıyla, jileti elindeydi. Üçlü sürü gibi gelen ninjaları kesip biçmeye koyuldu. Ondan ona matrix hızıyla(!) atladığı sırada Morphy ve Tri aklına geldi Weo'nun. "Höt!" dedi ve koridorda koşturmaya başladı. Morphy'nin odasının kapısı açıktı. Sesler geliyordu içeriden. Weo içeri daldı, Morphy ve Tri köşeye sıkışmış, ninjaları savurmaya çalışıyorlardı. Zor durumdaydılar. Weo yaklaştı, ışın kılıcıyla bir savuruşta hepsini aşağı aldı.
"Tam zamanında, Weo" diye rahat bir nefes aldı Morphy "Ölüyorduk" Kapıya gitti, dikkatle dışarı baktı "Daha gelen var mı?"
"Bilmiyorum, şeyler halletmiştir" dedi Weo. Şimdi sorsak neden ikizlerden bahsetmeye karar verdiğini söyleyemez.
"Şeyler?"
"İkizler, Morphy. Zion'dan beri bizimleler. Onlar da bu işin içinde, ama kimseye onlardan bahsetmemeliyiz."
"İkizler?"
"İkizler işte, albino tipli, kıyafetleri bile beyaz, güneş gözlüklü, Smith ve benim gibi matrix yetenekleri(!) var. Ajan gibiler"
"Ajanlar? Onlar ajan mı? Ne demek bu işin içindeler?"
"Ajan değiller, Morphy bizimleler dedim ya. Zion için gizli çalışıyorlar, casus adamlar."
"Matrix yeteneği mi?" dedi Morphy, afallamış duruyordu. "Weo, bu imkansız, nasıl olur? Burada pis bir şeyler olmalı, Zion'un gizli çalışmaları yok ki, ne casusu?"
"Morpheus, demek var da sen bilmiyorsun" dedi Weo, sanki birazcık çıkışırcasına, "Bu iş seni beni aşıyor, adamlar matrix diyorum"
"Nasıl olabilir? Sen O'sun, nereden başka matrix adamlar çıkartıyorsun?"
"'o' falan masal, Morphy" dedi Weo. "Ben 'o' değilim. Biz de bir parçayız ha, heh. Benim de beklentim tam böyle değildi de.."
"Weo" dedi Morphy soğuk biçimde. "İkizler bizimle diyorsun. Şu ninjaları üstümüze kim saldı sanıyorsun?"
"Eea, benim de aklıma geldi aslında" dedi, Weo, "ama hayatımı kurtaran ikizler oldu. Onlar olmasaydı koridorda ölmüştüm."
"Weo nasıl anlatmazsın bize" diye gezindi Morphy, "Nerde o zaman bu ikizler, konuşmam lazım onlarla."
"Adamlar size görünmüyorlar bile, konuşabileceğini sanmıyorum" dedi Weo. Morphy durdu, "Koridordaydım dedin, hayatımı kurtardılar dedin değil mi?" dedi.
"Eea, evet" dedi Weo. Morphy Tri'yi gelmesini işaret etti ve ikisi odadan çıktılar. Weo "Höh nereye gidiyorsunuz?" dedi ama cevap gelmedi. Onları salladı ve koltuğa oturmak üzere yönlendi ki, beyaz bir siluet onu geriye ittirdi. Weo sarsılarak geriledi, "Bunu bana yapan son adamın başına ne geldi biliyor musun?" dedi. Teki sinirli gözüküyordu, "Morphy'e anlattın bizi, iyi. Mutlu oldun mu şimdi?"
Öteki onun arkasında belirdi, "Sana güvendik Weo, damit."
"Hey, ben de size güvenmediğim için anlattım zaten" diye tepki gösterdi Weo, "Sizi bilseler iyi olur diye düşündüm, hepimiz için."
"Sen bize güvenmiyor musun! İki dakika önce hayatını kurtardık!"
"Sizi doğru düzgün tanımıyorum bile, tamam mı? Pişman oldum zaten, Morphy'e en başından bunu sormalıydım" bağırarak azarlıyordu kendini "Kafamdan geçenleri Morphy'e söyledim, ve you know what? Onları ben de beğenmedim!".
"Senin hayatını kurtardık!" dedi teki ve Weo'yu yine itti. "Hah" dedi Weo ve ok gibi herife uçtu. Teki kenara vjjjtlarken öteki Weo'yu havada tuttu. Bir dirsek, Weo yuvarlanarak odadan çıktı. İkizler de peşinden geldi, Weo yerinden fırlayıp ikisiyle kapışmaya başladı. Bol aksiyon içinde dövüşe kakışa koridorda ilerlediler. Weo dövüşüyordu ama ikisini birden altetmek zordu. Bir boşluk anında teki sağlamından bir tane geçirdi. Weo yere yıkıldı, üstü başı kan olmuştu, gözleri yavaşça kapandı,.... ve gözlerini açtı.
Morphy'nin odasında yatıyordu, karşısında Morphy ve Trinity vardı. Bakışları baya garipti. Morphy üzgünümsü bir havadaydı, Trinity de hayatında ilk defa Weo görmüş gibi duruyordu. Doğrulmaya çalıştı, "Noldu, neredeler?"
"Rahatla, Weo" dedi Trinity, "Her şey yoluna girecek, biz yanındayız".
"Hö?" dedi Weo, "Ne diyorsunuz, ne oldu?"
"Weo" dedi Morphy, sesi donuktu, "Sana bir şey göstereceğiz. Şimdi sakin olmanı istiyorum. Unutma, biz yanındayız"
Televizyonu açtı. "Bu" dedi, "otelin güvenlik kamerası kayıtları. İşte burası, ninjaların sana saldırdığı yer".
Weo kaydı izlemeye koyuldu: Koridordaki koltuğa oturmuş, arkasını yaslanmış duruyordu. Ve kareye bir ninja girdi. Yavaş adımlarla arkadan Weo'ya yaklaşıyordu. Kılıcını kaldırdı, tam indirecekken Weo kıpırdandı, yerinden fırladı, kılıcı tutup ninjanın sırtına geçirdi. Işın kılıcını çekip çalıştırdı, bu sırada kareye başka ninjalar girdi. Weo matrix hızıyla ninjaları kesmeye başladı.
Tek başınaydı.
Weo "Hö?" dedi. Morphy derin bir nefes aldı, "Bu da," dedi, başka bir kaset taktı, "Senin bayılmandan önceki kayıt".
Kayıtta Morphy'nin odası görülüyordu. Kapısı açıktı. Birden odadan dışarı Weo yuvarlanarak çıktı. Ayağa kalktı, ve histerik biçimde kendini oradan oraya atmaya başladı. Havaya tekmeler savuruyor, kendine yumruklar geçiriyordu. Kendini döverek, sağa sola atarak kareden çıktı.
Weo öylece bakıyordu. Bu da neydi böyle? Morphy derin bir nefes aldı, ve televizyonu kapattı. "Weo, üzgünüm" dedi "İkizler diye bir şey yok. Zannediyorum yalnızca hayalgücünün ürünleri, o kadar."
Weo donmuştu. Bir şey diyemedi, ne yapacağını bilemedi, ayağa kalktı. Tri de fırladı, "Weo, sakin ol" dedi, "Merak etme, iyi olacaksın, biz yanındayız, sakin.."
Weo geriledi. Başı dönüyordu, görüntüler bulandı, hayal gerçek birbirine karıştı. Tri'nin "Weo iyi misin?" dediğini duyar gibiydi, ama gözünün önünde suretler birbirine girmiş dolanıyordu, Zion, teki, öteki, Morpheus, Smith... ve o yere kapaklanırken, karanlık gelip hepsini yuttu.
To be continued...
Subscribe to:
Posts (Atom)